Ellerimi çırpıyorum sertçe. “kızlar! Herkes hizaya“ diyorum. “Bakın akıllı olun, uğraşmayayım sizinle, işim başımdan aşkın”.
Dinleyen kim?.
Biri, yataktan kalkamıyor bir türlü, geriniyor, biraz daha uyumak ya da oynaşmak istiyor.
Bir diğeri, gazeteleri okumayı düşünüyor sakin sakin.
Aynanın karşısına geçmiş bir başkası, süsleniyor. Biri duş almak, diğeri kahvaltı yapmak, öteki çocuklarla oynaşmak, uzanıp kanepeye çizgi film seyretmek istiyor.
Titizliği tutmuş bir diğerinin akşamdan kalan dağınık evi düzenlemeye uğraşıyor. Biri her zamanki gibi elinde kağıt kalem liste yapıyor “ acil yapılacaklar, dünden kalan acil yapılacaklar, yapılması gerekenler, aslında yapılsa çok iyi olacak olanlar…”, uzuyor da uzuyor listesi…
Biri çok gergin yalnız kalmak istiyor, hiçbir yerde ve hiçbir şey olmak istiyor sadece. Mümkünse pijamalarıyla battaniyenin altında geçirsin gününü.
Yeni iş ziyaretleri yapması, randevular alması gerek bir başkasının. Bu yüzden şık ve güzel olmalı bugün…
Ne kadar çoklar, ne kadar farklılar, kimi korkak- ürkek, kimi dünyaları ben yarattım havasında, kimi utangaç kimi pek edepsiz…
Yatak odasından mutfağa gitmeye üşenenle, botlarını giyip, sırt çantasıyla dünyayı gezmeye hazır diğerinin uzlaşmaz mücadelesi bahsettiğim.
Hepsini bir anda memnun etmeye imkân yok. Çoğu zaman uzlaşmak, sıraya koymak da imkânsız oluyor. İlle ben, Önce ben, hep ben diyor çünkü her biri.
İşte içimdeki bin bir ben. Her sabah hepsini tek bir kadın haline getirip evden çıkarmak zorundayım. Bazen o kadar çözümsüz, yaygaracı ve beceriksiz oluyorlar ki. Bir kargaşa, gürültü, dağınıklık çıkıyoruz evden. Akşama kadar onları hizaya sokmaya çalışmaktan fırsat bulursam günlük işlerimi de yapmış oluyorum.
Herhalde bir tek ben böyle değilim değil mi. Yani içinde “bin bir ben” i olan kadınlar ve hatta erkekler, var değil mi?
Kendimi bilmeye başladığım zamanlardan beri farkındayım bu iç çatışmalarımın, İlk gençlik yıllarımda beni o kadar yoruyordu ki bu durum. Sürekli bir iç hesaplaşma halindeydim kendimle. Ben kimim, ne istiyorum, Niye öyle dedim, madem öyle niye böyle şeklinde sorular sorular…
Belki de bu yüzden zordur ergen olmak. İnsanın kendisiyle tanıştığı dönem olduğu için. Korkar bir anda içerdeki Kalabalıktan, her biri ayrı dilden konuşan bin bir ben’den. Kendinden yani.
Kişiliğin zamanla oturması da bu yüzden. Yaşlandıkça kendimizle barışık olmamız, daha huzurlu ve güvenli olmamız da bu yüzden.
Yaşlanmayı ya da daha kibar söyleyelim olgunlaşmayı, bu yüzden seviyorum işte. Yıllar bana “ben”i anlamayı öğretiyor. Sabretmeyi, içimdeki kadınları keşfetmeyi, her birinin dilinden anlamayı öğretiyor. Birlik de büyüyoruz, değişiyoruz, beraber yaşamayı öğreniyoruz. Tek bir vücudu, tek bir hayatı paylaşmayı öğreniyoruz.
Bilmiyorum en çok hangisiyim. Şansım olsa hangisini tercih ederim.
Ya da vazgeçebilir miyim bir tanesinden?
Seviyorum bin bir ben’i tanıdıkça ben.
Çekildim kabuğuma…
Kendime bakıyorum iç aynamda,
Kimim, kim oldum bunca yılın sonunda.
|