Şimdilerde buluşma yerlerinde moda, kafeler olsa da eskiden meydanlarda buluşulurdu. Örneğin, meydandaki saat kulesinin altında veya heykelin önünde. Bilmem, ne kadar devam ediyor bu âdet. Aşk, heyecan, sabırsızlık, kavuşma, ayrılık kokar meydanların taşları. Bir bir saymıştır âşıklar sevgililerini beklerken onları. Kaç çiçek demeti çalınmıştır randevusuna gelmeyenin yerine onların başlarına. Ezileceklerini bile bile taşların arasından başlarını uzatırlar ayrılık gözyaşlarıyla sulanan o minik minik otlar. Karmakarışık duyguların yanı sıra ekmek parası peşinde koşanları da gün boyu misafir eder meydanlar. Simitçiler bu konuda başı çeker. Ardından daha çok yazın görülen su satıcıları gelir. Bir de gece misafirleri vardır ki meydanların; belediye zabıtası yokluğunda insanın burnuna burnuna üfletirler özellikle tükürük köftelerinin kokusunu.
Seçime doğru meydanlar partilerin stantlarının curcunasıyla çalkalanır. Türkiye’de en çok söz konusu olan meydan, Taksim Meydanı’dır. Son zamanlarda trafiğe kapatılıp yayalara açılan ama garip bir şekilde özen gösterilmeyen zemini ile her gün milyonlarca kişiyi ağırlar. Ağırlar da 1 Mayıs dediniz mi bir hallere girer. Sus pus olur. Bir ümit bekler durur aydınlık günlerini. Haziranları sever. Umutları sever. Ne kadar yenilenirse yenilensin, kaç sene geçerse geçsin unutamaz o otuz dört canı. Tatsız da olsa eskiden meydanlarda kurulan idam sehpaları geliyor ölümden bahsedince insanın aklına. Bazı ülkelerde bu uygulamanın devam ettiğini de unutmamak lazım.
Meydanlar, aslında dağılma yeridir. İnsanlara önce merkez olup sonra onları şehrin içine dağıtmaktır işlevleri.Yani yeniliklerin başlangıcıdırlar. Başlangıç oldukları gibi aynı zamanda sonları da içlerine alırlar. Otobüslerin son durakları yanı başlarındadır. Yollar meydanlarda sona erer.
Toplantılarınızı buralarda yapacaksınız diye yeni yeni meydanlar üretilen bir ülkede metazori meydanlara ne kadar meydan denir? Meydan dediğin kenarda köşede deniz doldurularak oluşturulamaz. Gayriihtiyari oluşur aslında meydanlar. Bazen de artan nüfusla gereksinimi karşılamaz olur. Büyümesi gerekir. Eğer bulunduğu belediyenin görüşü ile büyük şehir belediyesininki uyuşuyorsa bir gecede olur bu. Yoksa olduğu gibi kalır yıllarca.
Bakmayın deminden beri meydan meydan diye yazdığıma. İlgimi çekiyor son zamanlarda. Sadece benim mi? Meydanların âşıkları var. Bir türlü vazgeçemiyorlar. Kendilerini meydanlara atmaktan alamıyorlar. Biz de çekip alamıyoruz onları meydanlardan. Tutku olmuş. Meydanlarda cirit atmak olmuş hobileri. Bilirsiniz cirit denen ata sporunu; meydanlarda at üzerinde oynanır. Biraz önce kullandığım deyimle anlamı değişiyor. Zaten gerçek cirit sporunu yapmak kimin haddine; daha ata binmeyi beceremezken…Hem bu meydan âşıkları boş meydanları sevmezler. Çıkarım aracıdır onlar için meydanlar. Ne yapıp ne edip doldurmaktır maksatları. İğne atsan yere düşmez hesabıdır onların derdi. Beceremediler mi; teknolojiden yararlanıp doldururlar.
Böylelerine bir de “er meydanı” vardır demek geliyor insanın içinden. “İki yiğit çıkmış meydane/ ikisi de birbirinden merdane” diye bağırır ki cazgır; yiğitler oradadır işte. Cazgır tekerlemelerle devam eder: “Altta kaldım diye erinip üzülme/üste çıktım diye şişinip sevinme.”
Böyledir meydanlar; şişinip sevinmeye öyle sessiz sessiz ortak olurlar. Ama dayakları da meşhurdur bakın. Öyle bir meydan dayağı atarlar ki o şişinene… Bir daha ne meydan aşkı kalır ortada ne de gönlündeki…
|